Tahmin edildiği gibi bu hafta denetimler başladı; seri şekilde cezalar kesildi. Bir anda apartman girişleri, kaldırım kenarları ve yol kenarları denetim alanına dönüştü. Motorunu evinin önüne koyan sürücü ceza aldı, kaldırımlara park edilen motorlar tartışma çıkardı, paralel park etmeye çalışan arabalar, yola dik park eden motorları devirdi. Yeni bir gerilim dalgası başladı.
Bu manzara, hızla sosyal medyada da kendini göstermeye başladı: ceza yiyen sürücülerin paylaşımları, apartman önüne park eden motorlara sinirlenip tekmeyle deviren semt sakinlerinin videoları, motosikletlerin araba park alanlarını işgal etmesi, otopark görevlilerinin “kaç para alacağız” soruları, sıkışan trafik görüntüleri… Küçük bir düzenleme, kısa sürede karmaşık bir çatışma alanına dönüştü. Görünen o ki bu mesele, yalnızca bir trafik düzenlemesi değil; daha derin bir toplumsal huzursuzluğun işaret fişeği.
Tablo klasik Türkiye yönetim refleksi: sorunu tartışarak çözmek yerine, krize tepki veriliyor
Türkiye’de karar alma refleksi uzun süredir aynı: Sorunu tartışarak çözmek yerine krize tepki veriliyor. Karar merkezden çıkıyor, bürokrasiye iletiliyor. Ancak sahadaki koşullar gözetilmediği için uygulama çoğu zaman yarım kalıyor.
Merkezden Gelen Hüküm, Sahada Yarım Uygulama
Karar alınır, bürokratik aparat devreye sokulur. Ancak bu aparat çoğu kez uyur, reaksiyon vermez, sorumluluğu alt basamaklara devreder. Nihayet sokakta uygulama başlar ama karar başka sorunları getirir. Motosiklet parkında da bu oldu. Alan açılmadı, yönlendirme yapılmadı. Bürokrasi sorumluluğu alt basamaklara devretti, vatandaş kendi küçük yasasını koymaya başladı. Otoritenin bıraktığı boşluğu bu kez sokak doldurdu.
Devletin Hükmü, Sokağın Pazarlığı
Burada dikkat çekici olan, vatandaşın yaşadığı hissiyattır. Türkiye gibi mutlak monarşi geleneğinden gelen otoriter devlet yapısına sahip ülkelerde, devlet karşısında güçsüz, kimi zaman da haksızlığa uğramış hissedenler, doğrudan isyan etmez. Bunun yerine daha ince bir stratejiye yönelir: pasif direniş.
James Scott, Malezya’daki yoksul köylülerin hayatını incelediği “Güçsüzlerin Silahları” adlı çalışmasında, doğrudan başkaldırıya gücü yetmeyen insanların geliştirdiği “gündelik direniş” (everyday resistance) biçimlerini tartışır. Scott’a göre bir yanda resmî söylem (public transcript) vardır; diğer yanda ise dedikodular, küçük esnetmeler ve görünmez pazarlıklarla oluşan gizli söylem (hidden transcript). İnsanlar doğrudan başkaldırmadan, kuralları sürekli esneterek pasif direniş gösterir. Gizli söyleme uygun davranarak kuralları esnetir, görmezden gelir ve dolaylı bir toplumsal pazarlık zemini üretir.
Bugün İstanbul’daki motosiklet sürücülerinin tavrı bu çerçeveye tam oturuyor: Cezalara açıkça itiraz etmiyorlar ama araba park alanlarını işgal ederek sessiz bir karşılık veriyorlar. Toplum da bu yolla kendi mikro hukukunu üretmeye başlıyor. Ancak bu mikro hukuk, resmi düzenle çatışıyor ve sonuç, bitmeyen bir gerilim oluyor.
Bitmeyen Bir Gerilim
Asıl sorun da burada düğümleniyor: Akıl yürütme, karar öncesinde değil, uygulama sonrasında yapılıyor. Rasyonel çözüm üretmek yerine, kriz patlak verince tepki, Scott’un terimiyle gündelik direniş izleniyor. Ortak akıl, bir planlama mekanizması olarak değil, bir yangın söndürme yöntemi olarak devreye giriyor.
Gündelik direniş pratikleriyle toplum, rıza üretilememiş uygulamalara karşı nasıl anlık, pratik çözümler geliştirir. Pratik çözümler, toplumsal işleyişi tehdit eder hale geldiğinde, ya yasal düzenleme yeniden gözden geçiriliyor (erteleniyor, değiştiriliyor) ya da herkesin bildiği, fakat yazılı olmayan uygulamalar devreye giriyor. Başka bir deyişle yasal düzenleme değişmiyor ama uyulmaması cezalandırılmıyor (pasif onay). Resmi olmayan bir pazarlık sonucu, yazılı olmayan ama herkesin bildiği, yeni bir protokol oluşuyor. “Ceza yazılıyor ama uygulanmıyor”, “yasak var ama göz yumuluyor”. Bu gri alan gerilimi donduruyor, çözmüyor.
Küçük Bir Sorun, Büyük Bir Laboratuvar
Motosiklet parkı meselesi bu yüzden sadece bir trafik düzenlemesi değil. Devlet-toplum ilişkisinin nasıl işlediğini gösteren küçük bir laboratuvar. Karar merkezden geliyor, bürokrasi sorumluluktan kaçıyor, vatandaş pasif direnişle kuralları esnetiyor.
Bu döngü tekrar ettikçe, toplum, krizleri tartışma ve planlama kültürüyle değil, yangın söndürme refleksiyle yönetmeyi öğreniyor. Küçük meseleler büyüyor, toplumsal huzursuzluk kalıcı hale geliyor
Gelecek hafta başka örnekler üzerinden; sorun çözme biçimimizin nasıl işlediğini tartışacağız.