Doğan Aras

Tarih: 14.06.2025 22:10

İran-İsrail savaşı, nükleer gölge ve Türkiye’nin stratejik pozisyonu

Facebook Twitter Linked-in

Ortadoğu bir kez daha tarihi bir eşikte.

Ancak bu kez diplomatik gerginlikler ya da vekâlet savaşları değil, doğrudan bir devletler arası savaş ihtimali konuşuluyor: İran ve İsrail.

Arka planda ise nükleer teknoloji, füze sistemleri, istihbarat operasyonları ve küresel dengeleri değiştirebilecek bir satranç oyunu var.

Bu oyunun sessiz ama kararlı bir oyuncusu da Türkiye.

1. İran-İsrail: Kırmızı Çizgiden Sıcak Çatışmaya

İran, nükleer programını yıllardır ilerletiyor.

İsrail ise bunu “varoluşsal tehdit” olarak görüyor ve önleyici saldırı hakkını elinde tutuyor.

Bu gerilim artık gölge savaşları, suikastlar ve siber saldırılarla sınırlı değil.

İlk kez iki ülkenin doğrudan çatışma senaryoları askeri planlara girmiş durumda.

Kuzey Kore’den aldığı teknolojiyle uranyum zenginleştirme kapasitesini artıran İran, caydırıcılık doktrinini sahaya indiriyor.

İsrail ise ABD’nin örtülü desteğiyle İran içinde nokta operasyonlara devam ediyor.

Sonuç: Doğrudan savaş artık bir olasılık değil, bir gündem.

2. Nükleer Gölge: Bölgesel Savaş, Küresel Sarsıntı

İsrail’in resmi olarak nükleer silaha sahip olduğunu teyit etmemesi bile bölge için yeterince çarpıcı.

İran’ın nükleer programının askeri aşamaya geçme ihtimali ise bu krizi bir bölgesel çatışmadan çıkarıp küresel güvenlik krizine dönüştürüyor.

Bir İran-İsrail savaşı sadece iki ülkeyi değil;

ABD’yi, Körfez ülkelerini, Rusya’yı ve Çin’i doğrudan veya dolaylı biçimde içine çeker.

Bu nedenle, Ortadoğu’da patlayacak bir kıvılcım dünya düzeninde sert bir kırılma anına dönüşebilir.

3. Türkiye: Çatışmaya Girmeden Masayı Yöneten Güç

Bu denklemde birçok ülke ya taraf belirliyor ya da sessiz kalıyor.

Tek istisna: Türkiye.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok kutuplu dış politika vizyonu, bir yanda Tahran’la köprüleri korurken, diğer yanda Tel Aviv’le diplomatik dengeyi sürdürüyor.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın istihbarat temelli stratejik dili, bu kritik dönemde Türkiye’yi çatışmanın değil, çözümün parçası haline getiriyor.

Türkiye, çatışmaya girmeden masayı kuran ülke.

Ve bu rol, güçle değil akılla kurulan bir liderliktir.

Sonuç: Taşın Büyüğü Masadadır

İsrail bu kez sadece bir ülkeyle değil, bölgesel vicdanla karşı karşıya.

Savaş suçu işlemek, şehirleri topluca hedef almak, İran halkını kolektif cezalandırmaya tabi tutmak; hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz.

İsrail, bu kez baltayı çok büyük bir taşa vurdu.

Ortadoğu’da savaş olabilir, ama kuralsızlık olamaz.

Hiçbir güç, bölgede nükleer hesaplaşma bahanesiyle sivilleri hedef alan bir stratejiyi sürdüremez.

Ve şurası artık çok açık:

Ortadoğu’nun merkezinde savaş suçu işlenmesine, bu kez kimse göz yummayacak.

Türkiye de buna asla müsaade etmeyecek.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —