Arzu Başkan

Tarih: 31.12.2025 12:20

Gürültü ile sükûnet arasında bir yılın ardından

Facebook Twitter Linked-in

Evet, uzun süre köşemden sizlere yazamadım çünkü

Siyaset yorucu. İnişli çıkışlı, manipülasyonlara açık ve neredeyse her gün yeni bir provokasyonla uyanılan bir ülkede yaşıyoruz. Kimin kiminle ne yaptığı, neyin gerçekten ne olduğu çoğu zaman belirsiz. Ben de bu yüzden bir süre geri çekilip izlemeyi seçtim. Uzaklaşarak bakmayı, seyahat ederek gözlemlemeyi…

Bu süreçte hem yurt içinde hem yurt dışında olup biteni izledim. Son durağım Berlin’di. Ve her şey, tahmin edileceği gibi, havalimanında başladı.

Türkiye’deki havalimanında kendimi bir hastane koridorunda yürüyormuş gibi hissettim. Her yerde estetik müdahaleler; saçı ekilmiş, burnu yapılmış, gözü çizilmiş insanlar… Bir yolculuktan çok, bir klinik turundaymışım gibiydi. Bu his, uçağa binene kadar yakamı bırakmadı.

Uçakta ise bambaşka bir tablo vardı. Almanya’da yaşayan gurbetçilerimiz, orta sınıf emekçiler… Yarı Türk, yarı Alman bir ruh hali. Kimi içten bir “merhaba” derken, kiminde en basit gülümsemenin bile fazla görüldüğü bir mesafe vardı. Orada yaşayıp buraya gelenlerde bir üstten bakış, burada yaşayıp oraya gidenlerde ise belirgin bir tahammülsüzlük hissediliyordu.

Berlin’de yeğenlerimle vakit geçirdim. Şehri yeniden gezdik. Ve fark ettim ki Berlin pek değişmiyor. İstanbul gibi değil. Mağazalar yer değiştirmiyor, yıllardır bildiğiniz dükkânlar bir gecede kapanmıyor. Zaman daha ağır akıyor. Dönemin ruhuna uyum var ama köklü bir savrulma yok.

Noel tatiline denk geldim. İnsanlar sessiz, sakin… Aileleriyle, arkadaşlarıyla bir arada. Özellikle Türkler arasında güçlü bir dayanışma vardı: ev ziyaretleri, sohbetler, şarkılar… Türkiye’de bu yıl gördüğüm yılbaşı manzarasının neredeyse tam tersi. Bizde çekirdek aileler bile bir araya gelmekte zorlanırken, orada insanlar birbirine tutunuyordu.

Belki de bunun nedeni çok basitti: Güvence. Herkes maaşını biliyor, geleceğini aşağı yukarı öngörebiliyor. İşini kaybetse bile devletin onu tamamen boşlukta bırakmayacağını bilmek, yüzlere yerleşmiş bir huzur olarak okunuyordu.

Berlin sokaklarında Noel pazarları her zamanki gibiydi. On yıldır gidiyorum; süslemeler neredeyse aynı. Ne fazlası var ne eksiği. Oysa Türkiye’de, özellikle AVM’lerde ve merkezi semtlerde, Noel süslemeleri adeta bir yarışa dönüşmüş durumda. Bizde Noel’i, Noel’i yaşayan ülkelerden daha gösterişli kutluyoruz artık.

Almanya’da dikkatimi çeken bir başka detay da havai fişeklerdi. Özellikle göçmenlerin yoğun olduğu bölgelerde günün her saati patlayan sesler… Sanki bir savaş provası gibi. Ama bana göre bu bir hazırlık değil; var olduğunu hissettirme, coşkuya tutunma ihtiyacıydı.

Genel olarak Almanya’yı sakin, huzurlu, güvenli ve az süslemeli buldum. Noel’e rağmen. Belki de tam bu yüzden.

Yılbaşını ailemle geçirmek için İstanbul’a döndüm. Havalimanları tıklım tıklımdı. Gidenler, gelenler… Büyük bir sirkülasyon vardı. Yeni bir yılın eşiğinde, herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyordu.

Ve zorlu geçen 2025’i geride bırakırken, içimden geçen tek bir dilek var:

Bugün, senede bir gün de olsa; sevdiklerimizle birlikte, hiçbir endişe duymadan, tatlı tatlı yaşayabildiğimiz bir gün olsun. Keşke her gün böyle olabilse… Ama bugün bile yeter.

Bu günü mutlu, huzurlu, keyifli geçirelim. Yeni yıla; sağlıkla, sıhhatle, umutla girelim. Ekonomisiyle nefes aldıran, insanı güvende hissettiren bir ülke dileğiyle… Birbirine yabancılaşmamış, mutlu bir topluluk hayaliyle… Yarını bilen, yarından korkmayan, yarına umutla bakan gençlerle…

Bu dilekler sadece bana ait değil;
hepimiz adına, hepimiz için.

Sevgi ve umutla kalın.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —