Dolmuşa gelmek ve halk arasında da çok yaygın kullanılır. Bu tür dolduruşa kolay gelenlere de toplumda “yelleme akıl” denilir. Bizim toplum oldum olası çok çabuk dolduruşa geldiği için böyle yelleme akıllılar da oldukça fazladır. Toplum mühendisi dediğimiz sosyal psikologlar da toplumun bu özelliklerini çıkarları doğrultusunda yönetirler. Buna da algı yönetimi derler.
Aslında bu Amerikan Ordusu tarafından 2. Dünya Savaşı döneminde uygulanan “psikolojik harp”(Psychological Operations) tekniğinden başkası değildir. Amerika Birleşik Devletleri soğuk savaş döneminde CIA vasıtasıyla bu teknikleri Sovyetler’e karşı kullandı. Sonrasında akademisyenler bu teknikleri pazarlama ilmînin gelişiminde kullandılar. Adına da Pr faaliyeti dediler. Sonra bunları toplumla ilişkilerde kullanabilmek için Algı yönetimi kavramını geliştirdiler. Tek merkezden üretilen yanlış bilgiler ile toplumu manipüle etmeye çalıştılar. Yabancı istihbarat örgütleri bu tür algı çabalarına ağırlık verince Türkiye gibi büyük devletler de bu tür algı operasyonlarına karşı koyabilmek için “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” kurdular. Yani öyle herkes gelip, olur olmaz yalanlarla algı yaratmasın diye devlet anlı şanlı akademisyenlerden bir yapı oluşturdu. Bu merkez 24 saat insanüstü gayretle çalışıyor ama bizde o kadar çok yelleme akıllı var ki, hepsi de dolmuşa binmeye çok meraklı. Siz istediğiniz kadar bu haberler yalan inanmayın deyin onlar çoktan dolmuşa binmiş gidiyorlar.
Özellikle son günlerde yaşananlara baktığımızda bu yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye’de huzuru bozmak için ne tür algı çalışması yaptığı gün gibi ortada. Şimdi bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “Yolsuzluk” suçlamasıyla tutuklandı. Sonra CHP’nin propaganda ofisi çalışmaya başladı. Ölçüyü değiştirecek algı oluşturmak için tek merkezden yayına başladı. Sonra kendilerine muhalif medya diyen besleme ordusu göreve başladı. Terimler ve deyimler deyişti. Yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu olan Ekrem İmamoğlu daha ortada alınmış bir seçim kararı yokken birden “CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi. Ardından Türk Bayrağı ile Ekrem İmamoğlu bir arada kullanılmaya başlanıldı. Hatta daha da ileri gidildi, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu bulunduğu Marmara yerleşkesindeki koğuşuna demir parmaklılar içinde Türk Bayrağı resmi ve önünde masada çalışan bir İmamoğlu karikatürü çizdirilip servis edildi. Aslında oluşturulmak istenen algı basit. Cumhurbaşkanı adayı ve bayrağı tutsak. Ekrem İmamoğlu sanki yolsuzluktan değil de halk kahramanlığından tutuklu. Hadi canım oradan, Selahattin Demirtaş’ı veya Figen Yüksekdağ’ı fikren sevmem ama onlar hiç olmazsa inandığı değerler için hapiste yatıyorlar. Yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu değiller.
Türkiye’nin seçilmiş bir Cumhurbaşkanı vardır ve yeni bir seçim olana kadar da görevinin başındadır. Türk Bayrağı devletin bağımsızlık simgesidir. Bir belediye başkanı ile karikatür dahi olsa cezaevinde parmaklıklar arkasında gösterilemez.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin ortak değeridir. İlk ve tek kurucu cumhurbaşkanıdır. Hiçbir siyasi partinin simgesi değildir. Bu ülkede Herkes Atatürkçüdür. Kemalizm sonradan uydurulan bir paradigmadır.
Yabancı istihbarat örgütleri veya halk diliyle “dış güçler” Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için her yolu deniyorlar olan bizim gariban vatandaşa oluyor.
Gazeteci büyüğüm Saygı Öztürk yazmış Saygı abinin yazdığı her habere okumadan imzamı atarım. Türkiye’nin en iyi habercisidir. Saygı abi CHP Otobüsü şoförü Gökhan Gülyurt’u yazmış. Ne kadar iyi bir insan olduğunu söylüyor. Evet doğrudur. Kendisini tanımam ama Saygı abi yazdıysa en ufak kuşkum olamaz. Ama ne yazık ki garibim otobüsteki CHP milletvekillerinin dolmuşuna gelmiştir. İnanın bana mutlaka otobüsteki bazı milletvekilleri, “Yürü sen yürü bu CHP’nin otobüsü içinde milletvekilleri var polis durduramaz” demişlerdir. Bunun çok örneği var ama aynı gün yaşandığı için yazıyorum. CHP milletvekilinin şoförü arabayı devletin polisinin üzerine sürüyor. Milletvekili polise söyleniyor “bu milletvekili aracı bunu durduramazsınız” bunu duyan şoför dolmuşa geliyor arabasının önünde duran polisi arabanın kaputunda sürüklemeye başlıyor. Sonuçta olan şoförlere oluyor. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları var diye bir şey olmuyor ceremesini şoförler çekiyor .