Bu hafta Ankara’daydım. Yoğun gündemin tam ortasında, Türkiye siyasetinin deneyimli isimlerinden, yıllardır bakanlık ve milletvekilliği yapmış, halen de milletvekili olarak görevine devam eden Sayın Koray Aydın’ın iftarına katıldım. O iftar sofrası sadece lezzetli yemeklerin değil, aynı zamanda ülkenin içinde bulunduğu siyasi atmosferin, geleceğe dair endişelerin ve umutların da paylaşıldığı bir buluşmaydı.
Yemeklerin ardından başlayan sohbetlerde, ülkenin içinde bulunduğu durumun ağırlığı her masada hissediliyordu. Demokrasi, özgürlük, adalet ve hukuk, tekrar tekrar vurgulanan kavramlardı. “Adalet, mülkün temelidir” sözünü her zaman duyduk ama bugünkü ortamda bunun sadece bir ilke değil, toplumun en temel ihtiyacı olduğu bir kez daha ortaya çıktı. İnsanların endişeleri, kaygıları ve gelecek korkuları üzerine derin sohbetler yapıldı.
İftar davetinde bulunan, Türk siyasetinde önemli yerlere sahip iki kişinin sohbetine de kulak misafiri oldum. Konuşmalarında, Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin biraz daha devam edeceğini, önümüzdeki üç ayın belirleyici olacağını ve siyasette farklı pozisyonların gündeme gelebileceğini konuştular. Ancak en dikkat çekici vurgularından biri, halkın direncine ve sokakların sesine kulak vermenin gerekliliğiydi. “Sokakları dinlemek, halkın ne istediğini anlamak ve ona göre hareket etmek önemli” dediler. Bu söz, bana siyasetin yalnızca iktidar koridorlarında değil, halkın arasında şekillendiğini bir kez daha hatırlattı.
Türkiye, her zamanki gibi bir dönüm noktasında. Siyasi belirsizlikler, ekonomik kaygılar ve toplumsal beklentiler arasında yönünü arıyor. Ancak ne olursa olsun, halkın sesinin en büyük güç olduğunu bir kez daha gördüm. Çünkü siyaset, halkın taleplerini duyabildiği ölçüde güçlüdür.
Önümüzdeki süreçte siyasette farklı hamleler görebiliriz. Ancak asıl önemli olan, karar vericilerin toplumun gerçek sesine ne kadar kulak vereceği olacak. Sokakların fısıltıları bazen sandıktan daha belirleyici olabilir.
Hep birlikte bekleyip göreceğiz…