Sesi yükselenler, sözü bastıranlar: Gerçeklik yanılsaması

Bilgiye erişimin hızlandığı bir çağda yaşıyoruz.

Ancak bu hız, düşünceyi derinleştirmiyor. Aksine, yüzeyselleştiriyor. Artık ne söylendiğinden çok, kim tarafından söylendiği daha fazla önem taşıyor. Eleştirel düşünce yerini, bilgiye değil; bilgiye sahip olana duyulan travmatik bir bağa bıraktı. Bu durumu, bundan önceki yazılarımda “epistemolojik sadakat”; yani düşüncenin içeriğine değil, kaynağına duyulan inanç olarak tanımladım ve akademiden, gündemdeki deprem tartışmalarına kadar hayatımıza ne kadar girdiğini örnekledim.

Bu sadakat, kişisel kanaatlerimizi, kimliklerimizi, hatta gündelik öfkelerimizi şekillendiriyor. Teknolojiyle birleştiğinde ise sıradan tercihlerimizi ideolojik konumlara dönüştürebiliyor.

Bu yazıda anlatacaklarım tam da bunun üzerine.

Beni tanıyanlar bilir, yıllardır motosiklet kullanıyorum. Bu benim için sadece bir eğlence tercihi değil, şehir içinde hareket etmenin pratik bir yolu. Elbette tükettiğim sosyal medya içerikleri de bu tercihten etkileniyor ve ben bu içerikleri tükettikçe, karşıma sürekli daha fazla motosiklet videosu çıkıyor:
Trafikte üzerine süren arabalar, yol vermeyen sürücüler, kavga eden insanlar...

Başta güldüm, paylaştım. Sonra dikkat ettim: Görsel akışta hep motorcu mağdur, hep araç sürücüsü saldırgan. Bir süre sonra bu içerikler yalnızca bir bilgi değil, bir duygu üretmeye başladı: mağrur öfke.

Sosyal medya, sadece sevdiğimizi sunmuyor; bizi içerikten ibaret birine dönüştürüyor.

Kendi deneyimimi düşünmeye başladım. Trafikte sıkıştığım, tatsız anlar yaşadığım oluyor elbette. Ama bu sadece motosikletle sınırlı değil. Otomobil kullandığımda da benzer şeyleri yaşıyorum. Hatta İstanbul trafiğinde araçtayken harcadığım zaman ve stres, bazen daha da fazla.

Ancak izlediğim içerikler, bu gerçeği görmeme izin vermiyordu. Sosyal medya bana yalnızca “motorcu gözü” sunuyor, diğer her şeyi silikleştiriyordu. Beni, tercih etmediğim bir kimliğe sıkıştırıyordu. Öyle ki bir ara kendimi “Kahrolsun araba kullanıcıları!” diyecek gibi hissettim.

Bu yalnızca benim başıma gelen bir şey değil. Otomobil kullanan dostlarımdan benzer cümleleri duyuyorum:
— Motorcular hep kural ihlali yapıyor.
— Birden önüme atlıyorlar.
— Trafiğe çıkmamaları lazım.

Bu insanlar sıradan, sağduyulu bireyler. Ama yeterince tekrar edilen içerik, en sakin kişiye bile bu uç cümleleri kurdurabiliyor.

Kafamda bunlar dönerken yaptığım bir motosiklet sürüşü esnasında, ana yola bağlanan bir virajda önüme iki kadın çıktı. Bariyerleri aşmışlar, hızlı akan yolda karşıya geçmeye çalışıyorlardı. Hızım düşüktü, yavaşladım, durdum. Kadınlardan biri döndü ve yüzüme bağırdı:
— Siz motorcular hep böylesiniz! Çok hızlı geliyorsunuz, olmadık yerden çıkıyorsunuz!

O an, karşımdaki insanı değil, bir video kesitini izliyormuş gibi hissettim. Ses tonu, cümle yapısı, bakışları... Sanki sosyal medyada izlediği içeriklerden birine beni yapıştırmıştı. Gerçeği yaşamıyordu, içeriği tekrar ediyordu.

Gerçeklik, içeriğe değil; tecrübeye dayanır. Tecrübe ise tekrar edilemez, yalnızca yaşanabilir.

Oysa yaşadığı şey şuydu: Dikkatsizce, yaya geçişine izin verilmeyen bir yola atlamıştı ve kontrollü şekilde seyir hâlinde olan bir motosikletli durarak yol vermişti. Ama bu hikâye onun dünyasında yer bulamazdı. Çünkü onun algısı –ve hatta o anlık dünyası– çoktan “motorcuları düşman” tanımlayan kampçı bir bakış tarafından kurgulanmıştı.

Bu yaşadığım an bana şunu gösterdi: Düşüncelerimiz gibi, tepkilerimiz de artık özgür değil. Tepkilerimiz, izlediğimiz, duyduğumuz, tekrar ettiğimiz şeylerin otomatik sonucu hâline geliyor. Bu durum, bireysel sağduyuyu değil, toplu öfkeyi besliyor.

Bunun panzehri ne olabilir? Belki sadece şu: Kendimize ait olmayan duygulara teslim olmamak. İzlediklerimizi, gerçek deneyimle sınamak. Bizim gibi düşünmeyenleri de dinlemek. Çünkü insan, yalnızca kendi sesini duyduğu bir ortamda değil; başkalarının sesini anlayabildiği yerde insanlaşır.

Gelecek hafta bu duvarların adını koyacağım: Dış sesleri bastırıp iç sesi yankılayan bu yapının literatürdeki adı “yankı odası” Nasıl oluşur, nasıl kırılır, birlikte konuşacağız.

 


Mehmet Demiray

16.05.2025 09:29:00


Dinlenme tesisinde park halindeki kamyonun kasasında yangın çıktı

Manisa Güzel Sanatlar Lisesinden ‘Yaylı çalgılar’ konseri

İSKİ Marmara Denizi’ne kanalizasyon suyunu böyle akıtıyor

TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Akar: ’’Türkiye söz dinleyen değil, sözü dinlenen Türkiye’dir’’

Jandarma vatandaşları bilgilendiriyor

Zonguldak’ta araç sayısı 197 bini aştı

Manisa’da Uçurtma Şenliğinde özel bireyler ve gençler gökyüzüyle buluştu

Dünyanın en iyisi Bursa’dan çıktı

Sivas’ta bıçakçılar Kurban Bayramı için kolları sıvadı

MSKÜ’lü aşçılardan tüm kategorilerde altın madalya

Terziler çırak yetiştirememekten dert yanıyor

Manisa Şehir Hastanesi’nden randevusuz obezite tedavisi hizmeti

Jandarmadan kaçak tütün baskını: 2 gözaltı

Kadın çiftçilere ‘Saman Balya’ desteği

Başiskele’de aileler istikbal için yürüdü

Zonguldak’ta Nisan ayında 575 satıldı

Bursa’dan sürdürülebilir geleceğe yeşil ışık