Park yeri değil, kimlik alanı

Son haftalarda, Türkiye toplumunun infantil narsistik savunma (çocuksu savunma refleksleri) mekanizmaları üzerine yazdığım yazılar beklenmedik bir etki yarattı.

Kimileri coşkuyla paylaştı, kimileri ise eleştirileriyle katkı sundu. Bu yazıda, gelen iki temel eleştiriyi hem cevaplamak hem de bir yaşam kesitinden yola çıkarak meseleyi daha görünür kılmak istiyorum.

İlk eleştiri akademik bir kaygıyı taşıyor. Narsizm gibi bireye özgü bir kavramla toplumu anlamaya çalışmanın sınırlarına işaret ediyor. Haklılık payı var. Politik psikoloji ve popüler psikanalitik metinlerini ilgiyle okuyorum ama kendimi bu alanlarda uzman görmüyorum. Dahası, teorik duruşum da toplumsal süreçleri bireysel psikolojiye indirgemeye meyyal değil. Amacım, örneğin Vamık Volkan’ın yaptığı gibi toplumları psikanaliz etmek değil. Ancak bazı davranış örüntüleri —kurucu figürlere bağımlı özdeşleşme, kırılgan kimlik üretimi, rasyonel yerine savunmacı tartışma biçimleri— gerçekten de narsizm ve narsistik savunma repertuvarı ile örtüşüyor. Bu nedenle yaptığım şey teorik bir iddiadan çok, açıklayıcı bir çerçeve kurma çabası. Başka bir deyişle çabam teorik değil tamamen pratik.

İkinci eleştiri daha duygusal: Özellikle Kaan projesi etrafında yaşanan kamuoyu tartışmalarını irdelediğim yazı, muhalif hissettiğini söyleyen bazı okurlar için rahatsız edici olmuş. Gelen tepkilerde, uzun süredir baskıya ve propaganda diline maruz kalmış insanların duygusal tepkilerinin normal olduğu, böyle bir durumda düşünmek yerine sezgilerin, kanaatlerin devreye girmesinin anlaşılabilir olduğu aktarılıyor. Bu hissiyatı anlayabiliyorum. Ancak hatırlatmak isterim: Yazının odağı bu projeyi savunmak değildi. O projeyi merkeze alan kamuoyu tepkisinin iletişim tarzına, daha doğrusu düşünceyle değil reaksiyonla şekillenen yapısal tartışmaya odaklandım. Bugün Kaan olur, yarın başka bir mesele. Mesele konudan çok, konuya verilen biçimsel tepki.

Kırılganlığımız, düşünce yerine tepkiyi koyuyor.

Bu noktada yaşadığım bir olay, zihnimdeki düşünceleri hiç beklemediğim bir biçimde berraklaştırdı. Yakın zamanda Ümraniye’de, güvenlikli ve otoparklı bir siteye taşındım. Motosikletimi de yaşadığım bloğun girişine yakın, kimseye engel olmayan bir noktaya park ettim. Ertesi sabah, motorsiklete binmek üzere yürürken, giriş katta oturan yaşlı bir hanımefendi kapısını açtı, bana doğru gelip şu cümleyi kurdu:

— “Siz motosikletçiler kural tanımazsınız. Burası otopark mı?” (birden bire, bir kampa konmuş ve kampa atfedilen negative sıfatlar  şahsıma yapışmıştı – *ad hominem*) 

Ses tonu kırıcı değildi ama katiydi. İyi niyetle motora binip otoparka çektim. Fakat orada da başka bir dertle karşılaştım. Bu sefer otomobil sahiplerinden biri söze girdi:

— “Bir arabalık yeri işgal ediyorsun. Buraya park etme!” (park tartışması, işgale evrilmişti, kural tanımaz motorcu olarak, otopark işgal ediyorum, tam bir saman adam safsatası)

Oysa site yönetmeliği her kat maliki gibi bana da bir araçlık otopark hakkı tanıyor; sadece motosikletim var diye bu haktan mahrum değilim. Bu durumu diğer araç sahiplerine hatırlatıldığımda ise gelen tepki daha da sertleşti: 

— “Senin aracın başka yere de sığar, diğer motorsiklet kullanıcıları öyle yapıyor, senin tavrın yüzünden bize yetmeyen yer iyice daralıyor!” (saman adam safsatası derinleşiyor, bir de başka tanınmayan motorcular ile üçgenlenmeye – *narsistik triangulation* alınıyorum, sonuç olarak hem suçlu hem duyarsız ilan ediliyorum)

Elimde ne kaldı? Kaldırım mı, otopark mı, görünürlük mü, yokluk mu? Cevap hiçbirinde değildi. Konu park yeri değildi. Konu, kimin neyi hak edip etmediği üzerinden yapılan, bilgiyi ve bilgi paylaşımını dışlayan tartışma kültürümüzdü.

Tartışmaların özü, bilgiyi paylaşmak değil; taraf tutmak, öfkeyi meşrulaştırmak ve kimliğimizi savunmak üzerine kurulu. Ve ne zaman ki biri bu akışı bozan bir söz söylese, hemen bir etiket yapıştırılıyor: “Sen zaten o taraftansın!” Bu, karşılıklı konuşma değil, pozisyon takası. 

Haklılık hissiyle beslenen kırılgan kimlikler, bilgiye değil tepkilere sarılıyor.

Benim motorsiklet park etme deneyiminde konuşan herkes kendi bakış açısından haklı ama kimse karşıyı dinlemiyor ve çözümün arayışında değil. Çünkü mesele bilgiye dayalı bir tartışma değil, haklılık ve meşruiyetin “kime ait olduğu”. O motosiklet bir araç değil, bir temsildi. Kuralları ihlal eden, düzeni bozan, sınırları zorlayan bir karakterin taşıyıcısıydı sanki. Bu çerçeveden bakınca, gökte uçan, ulusal kamuoyunu meşgul eden Kaan ile, otoparkta kendine yer arayan ve site sakinlerini meşgul eden motor pek de farklı değil. 

Bu yazıdaki derdim, kimseyi suçlamak ya da savunmak değil. Anlamak. Ve belki de bir öneri sunmak: Tartışmalarımızda narsistik savunma refleksi yerine, birlikte yaşamanın sorumluluğunu koyalım. Zira bir kaldırım kenarında başlayan gerilim, fark etmeden toplumsal bir çatışmanın provasına dönüşebiliyor.

Motosiklet parkı meselesi, sadece bir komşuluk çatışması değil; nasıl konuştuğumuz, nasıl dinlediğimiz, neye tahammül edemediğimizin küçük ölçekli bir laboratuvarı. Bize düşen, haklılık hissinin dürtüsüyle değil, birlikte yaşamanın sorumluluğuyla konuşmanın yollarını aramak. Bazen bir kaldırım kenarı, kırılganlığımızı fark etmek için en uygun aynadır. Haftaya bu kişisel notun dışına çıkarak, yine motorsiklet kullanımı ve parkı üzerinden, bu savunma reflekslerinin, bilgi paylaşımı ve nesnel gerçeklikten uzaklaşan tartışmalarla nasıl sonuçlar doğurduğunu tartışacağım. 


Mehmet Demiray

17.07.2025 08:59:00


Milyonluk vurgunda 4 kişi tutuklandı

Diyarbakır’da 2 kişinin öldüğü silahlı kavgada acı detay: Eşiyle çocuğunu parka götürürken kurşunların hedefi olmuş

Trafikte ters yönde geri geri giden araç kamerada

Sarıyer’de tek tekerlek şovu faciayla bitti: Genç sürücü hayatını kaybetti, arkadaşı ağır yaralandı

Balıkesir’de hapis cezası bulanan 14 şahıs yakalandı

Kesinleşmiş hapis cezası bulunan 3 şahıs yakalandı

Bolu’da çıkan orman yangını büyümeden kontrol altına alındı

Kaybolan kadınla ilgili detaylar ortaya çıktı: Eskişehir’de kaybolup Bilecik’te bulundu

26. Göllüalan Yayla Şenliği yoğun katılımla yapıldı

Pakistan’daki sellerde son 24 saatte 63 kişi hayatını kaybetti

Otel faciasının ilk duruşması bitti: "Belediye başkanı bu otelde konaklamış mıdır?"

Kaymakam Dalak, orman yangınlarıyla mücadele kapsamında köylülerle buluşuyor

Elektrik akımına kapılan genç işçi hayatını kaybetti

Bucak’ta çıkan arazi yangınında 1 dönüm alan yandı

1 yıllık emek kül oldu, orman son anda kurtarıldı

Mersin’de Asayiş Değerlendirme Toplantısı, Vali Toros başkanlığında yapıldı

Hakmar market zinciri ile Tatbak’ın sahibi Zeki Doruk’un mal varlığını FETÖ’ye bıraktığı tespit edildi