Gencecik bir kızımız daha orta yaşlı azgın bir erkek müsveddesi tarafından katledildi. Öfkemin kaynağı ise bir kız babaları her zaman olduğu gibi sadece seyirci kaldık. Adalet elbet tecelli edecek ama ya vicdan azabımız. O hiç dinmeyecek.
Son zamanlarda üniversite çevrelerindeki kafelere çöreklenen, 30’lu yaşlarını çoktan geçmiş bazı adam tipleri gözümden kaçmıyor. Ellerinde nargile, ağızlarından düşmeyen derin yapıyla olan ilişki, üzerlerinde dizilerden ödünç alınmış sözde “karanlık” karakterler… Ne yazık ki hepsinin ortak bir hedefi var: Hayat tecrübesi henüz sınırlı olan genç kızlar.
İstanbul’a eğitim için gelmiş, hâlâ kalbinde memleket özlemi taşıyan, ay sonunu getirmeye çalışan o pırıl pırıl genç kızlar… Onların karşısına kendince “yaşamış adam” pozu keserek çıkıyorlar. Sahte ilgilerle, üç kuruşluk hediyelerle, filmli camlı arabalarla onların dünyasında alternatif bir hayat illüzyonu yaratıyorlar.
Buradaki eşitsizliği görmemek mümkün değil. Bu bir ilişki değil, bir tahakküm. Yaşıtı kadınlar tarafından ciddiye alınmayan, hayatta kayda değer bir üretimi, başarısı olmayan bu adamlar, egolarını taze gençlik üzerinde tatmin etmenin yollarını arıyorlar. Ve ne yazık ki bazı genç kızlar da bu ilginin arka planındaki çürümüşlüğü ilk anda fark edemiyor.
Benim gençliğimde de vardı bu tipler. Ama bizde mahalle kültürü vardı. Sağcıydık, solcuyduk; tartışırdık, kavga ederdik belki ama böyle adamlara asla geçit vermezdik. Öğrenci kafelerinde, mahalle aralarında, yazlık yerlerde kız kardeşlerimizi, komşu kızlarını kollardık. “Mahallenin abisi” olmak, sadece lafla değil, sorumlulukla olurdu. Bir kız tek başına kalmasın, üzülmesin, kandırılmasın diye elimizi taşın altına koyardık. Korumak ayıp değil, onurlu bir görevdi.
Bugün o mahalle kültürü yerle yeksan oldu. Herkes birey, herkes özgür ama herkes yalnız. Vicdanın da, sorumluluğun da sesi kısıldı.
Şimdi genç kızlar, böyle adamlara karşı korumasız. Ve en acısı, kimse müdahale etmiyor. Kolluk kuvvetleri ancak suç işlendikten sonra devreye girebiliyor. Ama bizim meselemiz suçtan önceki aşamayla ilgili. Biz, kötülük kök salmadan müdahale etmek zorundayız.
Mahallenin delikanlılarına sesleniyorum. Bu işler sadece polisle, yargıyla olmaz. Toplumsal refleks gerekir. Sözle, bakışla, varlıkla, uyarıyla… Yeri gelir yol göstererek, yeri gelir yalnız bırakmayarak, yeri gelir sadece “abi gibi” davranarak bile çok şey değişir.
Mahallenin abileri, delikanlıları, vicdan sahipleri… Bu tabloya sessiz kalmayın. Gençler sahipsiz değil, bunu gösterin. Bu tipleri öğrenci kafelerinden uzaklaştırın.
Çünkü bazen en büyük adalet, henüz suç işlenmeden önce gösterilen duruştur.