Gerçekten de öyleydi. Büyüklerimizin evlerinde toplanır, ellerini öper, harçlıklarımızı alır, şeker kokan tabakların başında çocukluğumuzun en neşeli saatlerini yaşardık. Almanya’da, gurbet ellerde hasretle beklenen telefonlar çalardı; Türkiye’nin köylerinde bir evin içi, yurt dışındaki bir yakının sesiyle bayram yerine dönerdi. O telefonlar, hasretin incecik telinden geçmiş bayram tebrikleriydi.
Devlet erkânının birbirini tebrik ettiği, ekranlardan gelen görüntülerle milletçe bir “bayram havası”nın estiği zamanlardı onlar. İnsanlar köylerine döner, yıllardır görmediği akrabalarıyla sarılır, “nerede o eski bayramlar” cümlesi ağızdan değil, kalpten çıkardı.
Ben öyle bir jenerasyonum ki, siyah beyaz televizyondan renkliye geçişi görmüş, iki darbenin gölgesinden geçmiş, tanker patlamalarının korkusunu, büyük depremlerin acısını, pandeminin yalnızlığını yaşamış biriyim. Belki çok yaşlı değilim ama tarihin hızlandığı, dünyanın hem küçüldüğü hem de daha karmaşıklaştığı zamanlara tanıklık ettim. Bizim jenerasyon, en hareketli, en sancılı ve belki de en direngen jenerasyonlardan biri oldu.
Bugün dönüp baktığımda, hayatın tüm bu zorluklarına rağmen, hayatta kalmış olmamızın, nefes almamızın, başımızı gökyüzüne çevirebilmemizin kendisi bir bayram gibi geliyor bana. Evet, sadece resmi tatiller değil, yaşadığımız her gün, atlattığımız her dert, sabah gözümüzü yeniden açabilmek… Tüm bunlar da birer bayram aslında. Hayatın kendisi bir bayramdır, eğer öyle görmeyi başarabilirsek.
Karanlık dönemlerin ardından nasıl güneş yeniden doğuyorsa, içinden geçtiğimiz sıkıntıların ardından da yeniden umut etmek, yeniden sarılmak, yeniden başlamak gerekir. İşte bayramlar bunun için vardır. Sadece geçmişin hatıralarına değil, geleceğin umuduna da tutunmak için.
Bu bayramda ne diliyorum biliyor musunuz?
Kadınların öldürülmediği, çocukların özgürce sokaklarda oynayabildiği, yaşlıların yalnız kalmadığı, trafikte insanların birbirine küfretmediği, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü, adaletin ve gelirin hakkaniyetle dağıtıldığı, emekli maaşlarının bir yük değil, bir huzur vesilesi olduğu bir düzenin kurulmasını diliyorum.
Ve elbette herkesin bir nebze olsun kendini iyi hissettiği, “iyi ki yaşıyorum” diyebildiği günlerin çoğalmasını… Belki de gerçek bayram, insanın içinde hissettiğidir. Ve o hissin adı da umut, sevgi ve dayanışmadır.
Tüm kalbimle bayramınızı kutluyorum. Hayat hep bir bayram gibi geçsin.