Bu çıkış, muhalefetin gitgide artan bir hızla “ne yapmalı?” sorusundan uzaklaşıp “ne yasaklamalı?” noktasına savrulduğunun açık göstergesidir.
Özgür Özel’in diline yerleşen bu boykot refleksi; demokratik bir tavır değil, kamusal alanı kendi ideolojik sınırları içinde yeniden şekillendirme çabasıdır. Bugün bir kanalı, yarın bir gazeteyi, öbür gün bir sanatçıyı hedef alan bu yaklaşım; düşünce özgürlüğü kisvesi altında tek sesli bir toplum mühendisliğine dönüşüyor.
Her gün bir boykot çağrısı…
Her gün bir hedef gösterme…
Her gün, toplumun tercihlerini şekillendirme arzusu…
Bu artık siyaset değil, hayatı hackleme çabasıdır.
Unutulmamalıdır ki:
Toplum, neyi izleyeceğini, neyi dinleyeceğini, neyi okuyacağını siyasetçilerden öğrenmek zorunda değildir.
Milletin ekranına karışmak, zihnine ipotek koymaktır.
Sayın Özgür Özel’e sormak gerekir:
Siz özgürlükten yana mısınız, yoksa sadece “sizin çizdiğiniz özgürlük alanı” içinde kalanlardan mı yanasınız?
Eğer fikir özgürlüğünü savunuyorsanız, farklı fikirlerin yaşamasına da alan tanımak zorundasınız.
Yok eğer bu bir siyasal kamp kurma stratejisi ise bilin ki: Dayatmayla güven, sansürle iktidar kurulmaz.