Bütüncül, tarihi- sosyolojik ve olgu merkezli bakış

Bu köşede aydınlarımızın kolaya kaçan, toptancı ve süreçleri göz ardı eden yaklaşımlarını, kendilerini halktan ayrıcı tutumlarını birkaç kez eleştirdim.

Tabii eleştiri kolay bir iş. Bunun nedenleri üzerinde durmak lazım. Aydınlarımızın halkla aralarına neden mesafe koyduklarını bilmiyorum ama kolaya kaçan, toptancı ve süreçleri göz ardı eden tutumlarının düşünme ve karar verme konusundaki ciddi yaklaşım hatalarından kaynaklandığını düşünüyorum. 

Aydınlarımızın sosyal olaylara gözlemciyi merkeze koyan, indirgemeci ve taksonomik bir bakış açısıyla bakma alışkanlığı var. Batı düşünce sisteminin ve yaklaşımının doğal bir yansıması bu alışkanlık.  Doğa ve madde bilimlerinde (mind-independent alanlarda) son derece yararlı olan bu bakışın maalesef sosyal olayları çözümlemede yeteri kadar etkili olmadığı kanaatindeyim (bu tartışmayı burada açmıyorum). Kendi kültürümüzün bütüncül, olgu merkezli, eylem odaklı bakışının, sosyal olayların girift ve tarihsel yönünü analize dahil eden yaklaşımının daha uygun bir bakış olduğunu düşünüyorum. Daha önceki yazılarımdan birinde halkın yastık altı altın talebinin sosyolojik ve tarihi gerekçelerine değinerek bu düşünce biçiminin konuları nasıl ele alabileceğine ilişkin bir örnek vermiştim. Ekonomi ile ilgili yazılarımdan birinde de ekonomi ile ilgili bütün konuların bütüncül, tarihi-sosyolojik yaklaşımla ele alınması gerektiğini vurgulamış ve bununla ilgili bir örnek vereceğimi belirtmiştim. Fakat Türkiye’de gündem hızla değişiyor. Son günlerdeki gelişmeler de ekonomiyi ikinci plana attı. Bu nedenle galiba başka bir alandan örnek versem daha iyi olacak. 

Ancak, örneğe geçmeden önce bahsettiğim yaklaşımın insanın düşünme ve karar verme süreci açısından ne anlama geldiğini vurgulamak istiyorum.  Bütüncül, tarih sosyolojik bakış insanın dünyayı anlamak için kullandığı en temel yaklaşım biçimidir. 

Neden mi? Açıklayayım.

Şöyle. Diyelim ki hiç bilmediğiniz vahşi bir doğal ortamda tek başınasınız. Böyle bir çevrede ilk önceliğiniz ne olurdu? Neyi öncelikle bilmek isterdiniz? Tabii ki çevrede tehlike var mı diye anlamaya çalışırdınız. Güvende miyim acaba sorusuna cevap aramakla başlardınız işe. 

Çünkü, insan ölümlü bir canlıdır ve en temel güdümüz hayatta kalmaktır. Beynimizin beyninin en temel işlevlerinden biri hayatiyetimizi sürdürmemizi sağlayan fonksiyonları yönetmektir.

En temel güdüsü hayatta kalmak olan insan çevresiyle ilişkisinde iki temel yaklaşım geliştirmiştir. Bunlardan birincisi tehlikeyi saptamak ve bertaraf etmektir. İsterseniz buna korunma içgüdüsü de diyebiliriz. Tehlikenin saptanması, insanın içinde bulunduğu ana odaklanmasını zorunlu kılar. Yani şu anda, ne durumdayım, çevremde bana yönelik bir tehlike ve tehdit var mı sorusu en temel sorudur. İnsan bu yüzden şimdicidir. Yani ana odaklıdır ve acelecidir. Çünkü bir tehdit varsa, şu anda hemen bertaraf edilmelidir. Ya da o tehditten kurtulmalıdır. Şimdicilik hayatımızın bütün safhalarına yayılmıştır. Her kararımız her düşüncemize şimdicilik neredeyse hakimdir. 

İnsanın tehlike konusunda alarm durumda olması, onu enerjisini tutumlu kullanmaya iter. İnsan karşı karşıya kaldığı tehlike veya tehditlerden mümkün olduğu kadar az enerji harcayarak kurtulmak durumundadır, çünkü bir sonraki tehlike karşısında enerjiye ihtiyacı vardır. Belirsizlikler dünyasında da tehlikenin ne zaman baş göstereceği bilinmez. Bu enerji koruma yaklaşımı insanın (abartarak söylenirse) tembel olmasına yol açmıştır. Mümkün olduğu kadar az enerji harcayarak çok getiri elde etmeye çalışırız. Neredeyse her davranışımız böyledir. 

Bu çerçevede, insanın çevresiyle ilişkisinde en temel davranış biçiminin güvenlik veya güvende olma arayışı, şimdicilik ve az enerji kullanmak olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Güvenlik arayışı çevreyi tanımayı zorunlu kılar.  İnsanın çevresini veya dünyayı tanımasındaki temel yöntem de mukayesedir (kıyas). Her şeyi her şeyle mukayese ederiz. Her şeyi bir referans noktasıyla kıyaslarız. Mukayeseyle birlikte çevremizdeki her şeyi her şeyle ilişkilendirmeye çalışırız. Böylece mukayese ve ilişkilendirme, kavrama sürecinin temel yaklaşımı olarak ön plana çıkar. 

Mukayese ve ilişkilendirmenin doğal sonucu, kategorizasyondur. Yani sınıflandırma veya gruplama. Tehlikeli ve tehlikesiz olanlardan başlayarak her şeyi kategorize ederiz. 

Nesneleri cinslerine göre kategorize ederken olayları sonuçlarına göre gruplandırma eğilimindeyizdir. 

Her olayla ilgili neden sonuç ilişkisine dayalı şemalar oluştururuz. Hayatta kalma refleksi neyin neden olduğunu anlamayı zorunlu kılar. Her şeyle ilgili zihinsel şemalarımız vardır. Dünyaya bu şemalarla bakar, bilmediğimiz olguları bu şemalar yardımıyla kavramaya çalışırız. 

Güven arayışımız, içinde bulunduğumuz şartları ve ortamı değerlendirme konusunda kilit değişkendir. Eğer bulunduğumuz ortam güvenli bir ortamsa, o ortamda kalmayı, konumumuzu değiştirmemeyi tercih ederiz. Riske girmek istemeyiz. Bu nedenle statükocuyuzdur. 

Burada konumuz açısından sorulması gereken soru şudur; tehlikeyi saptamak için insan çevresini bütünüyle mi algılamaya çalışır yoksa ayrıntılara mı odaklanır. Öncelik nerededir? 

Şimdicilik ve enerjiyi az kullanma temel davranış kalıbı olarak kabul edildiğinde güvenlik taramasının bütünden detaya doğru yapılaması beklenir. Her şeyi her şeyle ilişkilendirme alışkanlığı da her şeyi ilgili çevresiyle birlikte görmeyi ve son aşamada ayrıntıya odaklanmayı  teşvik eder. 

Her olay bir süreçtir. Bu nedenle hayatta kalmak sadece anlık enstantaneyi değil, süreci kavramayı da zorunlu kılar. Sürecin neresinde olduğunu anlamaya çalışmak, olayları kendi açısından değil, olduğu gibi, olayların içinden görmek demektir. Olayın oluş hikayesi, süreci ve bu süreçteki değişim aşamaları hayatta kalmak açısından anlaşılması gereken nitelik ve niceliklerdir. 

Buraya kadar söylediklerimizi tekrara düşme pahasına toparlarsak, insanın dünya ile ilişkisinde temel çerçeveyi şöyle çizebiliriz; İnsan güven arar, kendisini tehlikeye karşı korumaya ayarlıdır, bu nedenle şimdicidir ve az enerji harcamak ister. 

Dünyayı mukayese ve ilişkilendirme yoluyla kavramaya çalışır. Bir yandan her şeye her şeyle kıyaslarken, bir yandan da her şeyi her şeyle ilişkilendirmeye çalışır. Kıyaslama ve ilişkilendirme süreci sonucunda çevresini kategorize eder. Nesneleri cinslerine göre, olayları da sonuçlarına göre kategorize eder. Olayların sınıflandırılması her olgu için bir şema kurgulanması anlamına gelir. İnsan dünyayı bu şemalarla kavramaya çalışır. İnsan kendisini güven içinde hissettiği ortamı benimser ve bu nedenle statükocudur. İnsan tehlikeleri teşhis edebilmek için çevresini öncelikle bir bütün olarak algılama eğilimindedir. Bütünden hareketle ayrıntılara odaklanır. Bu nedenle insanın dünyaya yönelik doğal yaklaşımı bütüncül, mukayese edici, ilişkilendirici ve süreç odaklıdır. Yani, başka bir ifadeyle bütüncül, tarihi-sosyolojik ve olgu merkezlidir. 

Şimdi artık bu yaklaşımın dünyayı kavramımıza nasıl yardımcı olabileceğine ilişkin örneğe geçebiliriz. Bunu da bir sonraki yazımızda ele alacağız. 


Baki Alkaçar

9.12.2025 09:16:00


Samsun’da domuz alarmı: Avcılığa "takoz" engeli

Taşova’da millet bahçesinde mescit duvarı tahrip edildi

Tekirdağ’da trafiğin yoğun olduğu bölgede denetim: 106 araç kontrol edildi

Elazığ’da kasım ayında 270 kaza meydana geldi, 1 kişi hayatını kaybetti

Şanlıurfa’da uyuşturucu operasyonu: 3 gözaltı

Motosikletler kavşakta çarpıştı, 2 kişi yaralandı: Kaza anı kamerada

Hamam böceği yedirilen gencin dosyasında karar: Yağmadan beraat, hürriyeti tehditten 6 yıl 12 ay ceza

Bayramiç’te otomobille motorsiklet çarpıştı: 3 kişi yaralandı

Trafolardan kablo hırsızlığı yapan 2 şüpheli yakalanıp tutuklandı

Elektrik kablolarında yaşanan patlama geceyi gündüze çevirdi

Silahlı yağma suçundan 16 yıl hapis cezasıyla aranan kadın yakalandı

Uyuşturucu taciri 28 firari hükümlü yakalandı

Silifke ve Bozyazı’da kaçak makaron dperasyonu: 2 gözaltı

Yüksekova’da yoğun kar yağışı uçak seferlerini durdurdu

Kırşehir’de izinsiz kazı yapan şüpheli yakalandı

Galatasaray, Devler Ligi'nde kritik virajda: Monaco'da hedef 3 puan

Tunceli’de yasa dışı avcılık operasyonu: 7 kişiye 1 milyon lira ceza