Dağlara, taşlara “Umudumuz Ecevit” yazılırdı o zamanlar. Hani ne yalan söyleyeyim, biz de yazmadık değil. Babamın arabasında 6 oklu CHP flaması hiç eksik olmazdı.
O flamaya bakan çocuk gözlerim, Atatürk’ün partisini görürdü.
O dönem CHP, sadece bir parti değil; bir duygu, bir sığınak, bir duruştu.
Sonra ilk gençlik yıllarımda
Ülkü Ocakları’nda ülkücü hareket ile tanıştım. Dokuz Işık, sadece siyasi bir doktrin değil, hayata dair bir disiplin oldu benim için. Ülkücü hareket içinde benliğimi buldum. Cumhuriyete bağlı bir Türk milliyetçisi olarak yetiştim ocakta… O zamanlar her ülkücü gibi ben de MHP’liydim. Ama çocukluğumdan kalan bir CHP sempatizanlığı vardı gönlümün derinliklerinde. İlke ile duygunun, fikirle hatıranın kesiştiği o tuhaf ama insani bağ…
Gazeteciliğe başladığım 80’li yıllarda CHP ya da DSP mitinglerine gitmeyi severdim.
Her ne kadar fikirlerim farklı olsa da, o kürsülerdeki liderlerin ilkesel duruşuna saygı duyardım.
Lider hata yapabilirdi elbet ancak her hatanın bir gerekçesi olurdu. İlkeler sorgulanmazdı.
Dün Saraçhane’de CHP’nin mitingine denk geldim.
Gazeteciliğimin son demlerinde, bir nostalji aradım belki de.
Ama ne yazık ki çocukluğumun ilk gençliğimin CHP ruhunun izine bile rastlayamadım.
Ne bir heyecan, ne bir kolektif bilinç, ne de ortak bir ses vardı.
CHP, artık Atatürk’ün, İnönü’nün, Ecevit’in partisi değil gibiydi.
Koskoca parti, neredeyse bir kişinin kampanya ajansına indirgenmişti.
Bütün sahne Ekrem İmamoğlu’nun… Ve onun da sadece ailesiyle sınırlı bir gösterisi gibi.
Eşi Dilek Hanım, beyaz gömlek giymiş, kolları sıvamış, kürsüde konuşuyor. Genel başkanın yanında İmamoğlu ailesi var Ama
Ankara, Mersin, Adana, Balıkesir, Manisa Büyükşehir belediye başkanları meydanda yok.
İmamoğlu’nun tutuklanmasının yüzüncü günü için miting düzenleniyor ve ne acıdır ki, ama alandaki kalabalığın bir kısmı başka meseleleri protesto ediyor.
Ortak payda İmamoğlu değil, ortak kaygı da değil.
Kimse kimseyi duymuyor. Sadece kendi sesini dinliyor.
Genel Başkan bilip bilmeden herkese kefil oluyor. Yolsuzluktan hırsızlıktan görevi kötüye kullanmaktan tutuklu olanlara siyasi tutsak diyor. Tamam, elbette yargılama sonucu gerçekleri ortaya koyacaktır. Ama daha savcının iddianamesini görmeden herkesi suçsuz ilan edip yargının bağımsızlığını tartışmaya açmak tam anlamıyla bir aymazlıktır.
CHP’li bir ailenin devlet terbiyesiyle yetişmiş bir üyesiyim. Eleştirdiğim zaman bile saygı duymaktan vazgeçmediğim bir kültürdü CHP kültürü.
Şimdi bakıyorum da, ne kültür kalmış, ne kolektif bir bilinç.
Bugün CHP’nin koca çınarları bile birkaç siyasi figürün şahsi ikbali için oradan oraya savruluyorlar.
CHP aslında tüm Türkiye’yi kucaklaması gereken bir siyasi yapı, ancak dün izlediğim miting Kadıköy seçmenini memnun etmeye yönelik dar
PR organizasyonuydu.
Hani bir zamanlar Ecevit “Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen” diyordu ya…
Şimdi ne düzen kaldı, ne de o düzenin yükünü taşıyacak omuzlar.
Eğer bir yerde “ya hep beraber, ya hiçbirimiz” denecekse,
O sözün ruhuna en çok bugün ihtiyaç var. Dış politikada dik duran bir Türkiye’nin arkasında durmak lazım.
Ama CHP, artık o sözü sadece bir afişe yazıp geçiyor.
İçini doldurmaya ne niyeti var, ne de kadrosu.