Konuk Yazar / FUAT BOL
"BUGÜN dahi ‘anlamak istemeyenler’ yaşadıklarımızın özellikle bir ailenin (Rothschild) ‘sinsi’ çabaları ile Osmanlı İmparatorluğu’nun dağıtıldığı ‘büyük plana’ dayalı olduğunu kabul etmeyebilirler.
Kanuni Sultan Süleyman’ın güvenerek ve daha sonra tahta çıkan oğlu (Sarı) Selim’e lala (özel hoca) yaptığı Sefarad Yahudi’si Yasef Nassi, Kanuni’nin desteği ve Taberiye topraklarını tahsisi ile ilk İsrail devletini kurmaya çalışmıştır. Bu kişi Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethederek kendisine ‘Yahudi Devleti’ kurmak üzere vermesini de ısrarla talep etmiştir. Siyonizm’in ilk ve esas babasının bu olduğu söylenmektedir.
Ancak, günümüzün, bu en etkin ailesinden aldığı güçle 1897’de Basel’de 1. Siyonist Kongre’yi toplayan Theodor Herzl işi bugünkü ‘Vadedilmiş Topraklar’ hayaline oturttu.
Osmanlı ‘sıkıştırılarak’, İngiltere tarihinin tek safkan Yahudi Başbakanı (O da Sefarad soylu) Benjamin Disraeli zamanında Kıbrıs’ın kiralanması sağlandı.
Siyonizm’in Ortadoğu’da planını kurgulayan aile için tuğlalar döşenmeye devam edilmiş; 1. Dünya Savaşı’nın çıkartılması, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanma süreci hazırlanmış, 1917’de Balfour Deklarasyonu ile bugünkü İsrail’in kuruluş yolu hızlandırılmıştır.
İşte bugünlerde hiçbir atıf ve niyet belirtisi ortalıkta yok iken, İsrail’in eli kanlı Başbakanı Benjamin Netanyahu Türkiye’ye ‘imparatorluk kurma’ veya ‘hilafeti geri getirme’ ithamlarında bulunması, bilinçaltlarındaki ‘endişe’ ve hatta korkudan kaynaklanmaktadır.
İşte Sultan Abdülhamit Han’ın ‘hal edilmesi’ (tahttan indirilmesi) için teşkilat kuranlar, onu tarihin sahnesinden silmeye kalkışan ve başaranlar, izlediği ‘İslam’ siyasetini entrikalarla, casus Lawrence örneği kişilerle yıkmaya çalışanlar ve işbirlikçileridir.
Abdülhamit Han’ın bütün dünya Müslümanlarına dönük bütünleştirme ve sahiplenme siyaseti, Düyun-u Umumi baskısı altındaki bir ekonomide dahi ‘mazluma el uzatma’ yaklaşımı farklı coğrafyalarda filizlendirilmiş, meyve vermiştir.
Kurtuluş Savaşı’nda dahi (o zamanki) Hint Müslümanları diye ifade edilen günümüzün Pakistan ve Bangladeş halkları da dahil para toplamış ve Anadolu’ya ulaştırmışsa, Sultan Abdülhamit Han’ın bu eşsiz vizyonunun neticesindedir. (Gönderilen bu parayla İş Bankası kurulmuş; bugün dahi bu paranın sefasını CHP sürmektedir!)
Düşünsenize, Kazanlı alim Abdürreşid İbrahim Efendi’yi 1907’de Japonya’ya gitmeye teşvik eden ve Uzak Asya’da İslam bayraktarlığı için çalışmalara destek veren bu bakıştır.
Hürriyet’in uzun yıllar Tokyo temsilcisi olarak görev yapan gazeteci arkadaşımız Erdal Güven’in yakın takibi ile hem Tokyo’daki Türk Camii hem de Abdürreşid İbrahim Efendi varlığını sürdürmüş, bilinir olmuşlardır.
Sultan Abdülaziz ve Abdülhamit Han zamanında birçok coğrafyada İslam bayraktarı olarak görevlendirilenlerden bir ikisine değinelim: Hişam Nimetullah Efendi, Ebubekir Efendi (Güney Afrika’da İslamiyet’i yayanlar) gibi isimleri sayabiliriz. Bunlar gibi daha niceleri vardır.
Netanyahu’nun korkusu işte bu büyük, şanlı geçmişten kaynaklıdır. İspanya’dan kaçanlara kucak açan Osmanlı’yı eritmek ve yok etmek için Selanik dönmeliği ile içimize ‘sızanlar’, daha sonra açıktan yıkıcı davrananlar, bugün ulaştıkları güç ve hadsizlikle hem insanlık dışı davranabilmekte hem de sonraki hayalleri için önden psikolojik hazırlık yapmak için ‘ağız ishali’ olmuşçasına konuşmaktadırlar.
Karşılarında ‘zehirledikleri’ ve ardından ‘hasta adam’ dedikleri bir ülke değil, Recep Tayyip Erdoğan’lı, öz kimliğine dönen bir Türkiye vardır. Anlayamadıkları budur!
Türk aslına döndükçe, tarih doğru akışına devam edecek ve su yatağını bulacaktır!
Düşmanın korktuğu başına gelecek zira korkunun ecele faydası yoktur!"